Ulus, Yapısöküme Uğratılırken

Eskiden, sırf gıcıklık olsun diye, Atatürkçü bir edebiyat öğretmeni olan dedeme, okuduğum gayri resmi tarih kitaplarındaki savları anlatırdım. O da hep “serseriler” diye kızardı ve onu kızdırdıkça muzip bir zevk alırdım. Bu tip tarih kitaplarından popüler yazımdakilerin çoğunu okumuşumdur. Yıllar geçti ve hala anlamadığım kimi noktalar var. (Belki popüler yazını okuduğum içindir.) Ulus devlet nasıl yaratılmalıydı? Hatta ulus olmadan nasıl modernleşebilirdik?

Bir söylemi üç yönüyle incelemenin olanaklı olduğu söylenir: söylenen-söylenmek istenen-söylenemeyen. Sosyalistlerin, Kürtlerin eleştirilerini kenara bırakıyorum. Net ve direkt Sovyet desteğine rağmen Birliğe katılmak tercih edilmemiş. Kürtlerin ulus devlet projesine dahil edilmesi hataydı denebilir. (Ama büyük olasılıkla Musul ve Kerkük içindi.) Kimi acımasızlıkları ve hatta gaddarlıkları da bir kenara bırakıyorum. (Yıllar yılı, fazlasıyla sözlü tarihe maruz kaldım.)

Bence, özetle söylenemeyen “Türk” Ulus devleti hataydı önermesi. Y. Kadri’nin Yaban romanı o dönemki koşulları çok güzel anlatır. Bence Ahmet Celal’e düşmanlar. A. Celal’in bir “arız” olduğunu düşünüyorlar. O olmasa, Köy huzurluydu ve belki de hep huzurlu kalacaktı. Şimdi o köy ve Anadolu’daki türlü kimlikler A. Celal’den, yani Beyaz Türk’ten yabaniliğinin intikamını alıyor. Tabii bu arada Ahmet Celal ve Türk subayları olmasa Anadolu belki rahatça işgal edilebilir, zaten Türk olmayan, Helen halklar işgalcilere rahatça uyum sağlayabilirdi. Gerçekte olmayan kurgusal bir kavim aradan çekilince İmparatorluk daha kolay bölüşülebilirdi. Zaten Türklük de Rusya’ya karşı bir İngiliz icadı değil miydi? Mustafa Kemal de kime çalışıyordu ki? Söylenemeyen bence bunlar.

Görünen o ki Batı’da Türk Ulus Devletinin yıkılması konusunda artık bir uzlaşma var. (İslam’ı kullanan İngiltere hariç) Galiba aralarındaki sorun, bunun yöntemi ve sonrasındaki aşamalarda düğümleniyor. Anadil öğretimi, asimilasyon tartışmaları vb., her ne kadar kimi zaman Kemalizme, milliyetçiliğe ve hatta tarihsel kökenleri bağlamında İTC’ye fatura edilse de ulus devletin, ulus devlet olma çabalarının sonuçları. Farklı yöntemlerle daha farklı, uyumlu ve yumuşak sonuçlar elde edilebilir miydi sorusu ayrı bir tartışma. Doğal olarak her uluslaşma sürecinin yan etkileri oluyor. (Devletleşme ile paralel bir süreç bu.)

Aslında sadece Batı’a değil, Özal’dan beri sağ veya sol olsun devletin ileri gelenlerinde, Türk diye bir milletin Jön Türklerin bir kurgusu olduğuna inanılır. Artık tampon olarak varlığı da gereksiz. Zira daha iyi bir tampon olarak İslam Ümmeti Anadolu’da inşa edilecek. Seküler Türkler dışında, Türkiyeliler buna gönüllü zaten. Ümmetin lideri olacaklarmış(!) Onlar asimile olur.Bu politikanın diğer ayakları, yüksek kur düşük faiz, yabancılara mülk satışı, açık sınır politikası, TR’nin Batı’nın kıyısında bir ucuz işgücü merkezine dönüştürülmesi. (Çin gibi) Hatta kuşak yol ve tabii ki hilâfet.

Türkiye için ulus niteliğinin ilerideki kaybı çok yüksek bir olasılık içinde ve anladığım Küredeki beklentiler de bu yönde. Türkiye insanları, geçtim uluslaşmayı giderek toplum olma vasfını kaybediyor, kaynaklarını ve özgürlüğünü küçük bir oligarşinin eline veriyor. Her yerde ve kademede kesif bir yozlaşma hüküm sürüyor. TC artık kendi içindeki insanlara da -maalesef- sefaletten ve siyasal İslam’dan başka bir şey sunmuyor. Diğerlerini hadi geçtim, asli unsur olan Çerkeslerin bile DW eliyle asimile olmaktan şikayet etmesi hep aynı sürecin getirileri.

Günümüzde, Ahmet Celal’in torunları ise woke olmak üzere. Birçoğu sol liberal. Bir bölümü demokratik sosyalizm heveslisi. Tüm bu hayalleri Orta Doğu’da kuruyorlar. Gene de uygar yaşamak istiyorlar. Peki, bunu bir ulus devlet olmadan nasıl başaracaklar? Ahmet Celal’in varlıklarını bildiği, her an gidip katılabileceği Kuvayı Milliye ve lideri olarak belleyip arkasından gidebileceği Mustafa Kemal vardı. Bizlerinse ne liderimiz, ne devletimiz ne de kadrolarımız var. Kimsemiz yok. Hatta inandığımız, idealize ettiğimiz bir ulus bile yok. Sadece belirli dönemlerde bir umutla seçimleri bekliyoruz.

Türkiye, büyük olasılıkla Emre Taner’in, ulus devletler ilgili bir konuşmasında belirttiği “maratonu kaybeden ülkeler” içinden biri olacak. Hatta woke sol için önemli bir örnek teşkil edecek. Benim asıl merak ettiğim, Türk Ulus Devleti yıkılınca, birçok etnik yapıdan oluşan, komşularının topraklarına göz diktiği, göç yolları üzerindeki bu coğrafyada istikrarın nasıl sağlanacağı? (Irak dahi iflah olmadı.) Bölsen, bir sürü etnik unsurla kaça böleceksin? Bir arada tutmak istesen bunun ulus devlet dışında yolu ne? TC. Batı’yı koruyan bir tıpaysa bu tıpa demek ki çıkacak. Belki woke/lib sol içeride ve dışarıda kendi uygarlığını yıkacak. (Modernizmin, sanayi toplumunu tükettiği gibi) Tam da burada başka bir soruna varıyoruz.

Şimdiye kadar sanayi toplumunun sonuçlarını modernizm sandık. Halbuki çekirdek aileden, cinsiyet rollerine, buradan ulus devletlere kadar eski kavramlar modernizm tarafından çözülüyor, Woke sol, kuir kuramı, SJW gibi kavramlar beliriyor. Yalnız gözden kaçan bir çelişki -bence-var. Zaten kaynaklar kıt ve küresel ısınma, tahrip edilen çevre bu durumu daha da tahkim ediyor. Enerji kaynaklarına gereksinim ve göçler artıyor. Her yerde fikri bir karmaşa ve kaos var. İdealler ve modeller kendi içine çöküyor. Tam bir kakafoni etrafımızı sarıyor. Ölçüt yok, nirengi yok. Post modernizm tarafından gerilen bu lastik geri sekip elde patlayabilir ve ulus devletlerin güçlenerek yeniden doğduğu bir çağ, tıpkı doğal hukukun yeniden doğuşu gibi (Türkiye’nin yeni kurulan bu Dünyada yeri şüpheli de olsa) başlayabilir. Doğaldır ki bu çarpış acılı olacaktır.

Seküler Türkler ise bir biçimde azınlık bilinci geliştirmeli ve olanakları dahilinde çocuklarını Kuzey ülkelerine göndermeli. Bu konu hakkında son yazım. Beni ciddiye alanlar kafasını hazırlar ve yirmi yıl sonra beni hatırlar. Örneğin, Demografisi kasten değiştirilen Türkiye’nin Orta Doğululaşma sürecine girdiği, bu sürecin T.C ve Dünya tarafından kabul edildiği, hatta hevesle desteklendiği bir dönemde, Türkçülük Günü, ideolojilerinden bağımsız tüm Türkler için artık önemli bir gün. Zira gelecekte bu coğrafyada hayatta kalabilmek azınlık bilinci oluşturmakla mümkün gözüküyor. Bu gün artık belirli bir kesimin tekelinden çıkartılıp bir milletin hayatta kalma, varoluş mücadelesini simgelemeli.

Yorum bırakın